
Platon, "Devlet" adlı ölümsüz eserinde ideal bir toplumun nasıl olması gerektiğini uzun uzun anlatmış, bilgelik ve erdem sahibi filozof-kralların yönetiminde bir ütopya çizmişti. Peki, bu ütopyayı düşleyen filozof, 21. yüzyılın karmaşık ve kaotik dünyasına gözlerini açsaydı ne olurdu? Modern siyasetin çalkantılı sularında nasıl bir yol alırdı? Günümüz demokrasilerindeki derin fay hatlarını, yozlaşmanın pençesinde kıvranan yönetimleri, adalet terazisinin şaştığı toplumsal yapıları görseydi ne düşünürdü?
Muhtemelen, ilk şoku atlattıktan sonra, "İdeal Devlet" inde öngördüğü erdemli liderlerin yerini, çoğunlukla kişisel çıkarlarını ve iktidar hırslarını toplumun refahının önüne koyan siyasetçilerin aldığını hayretle izlerdi. Nizamülmülk, "Siyasetname"sinde bu tehlikeye defalarca dikkat çeker ve Nizamülmülk’ün anlayışına göre genel olarak şu yorum yapılabilir: "Emirler, vezirler ve memurlar, dünyalık hırsına kapılıp zulüm, adaletsizlik ve düşmanlığa saparlarsa, devletin temeli yıkılır." Günümüzde de Nizamülmülk'ün bu endişesini haklı çıkaran örneklerle sıkça karşılaşıyoruz. Kamu kaynaklarının israf edildiği, rüşvet ve yolsuzluk iddialarının gündemi meşgul ettiği, haksız kazanç uğruna doğanın ve insanlığın hiçe sayıldığı bir ortamda yaşıyoruz.
Farabi, "El-Medinetü'l-Fazıla"daideal devlet yöneticilerinin "doğruyu yanlıştan ayırt edebilen, dünyevi amaçlar peşinde koşmayan, adaletli ve dürüst" kişiler olması gerektiğini vurgular. Liyakat ve ehliyetin, toplumun her kademesinde temel ölçüt olması gerektiğini savunur. Ancak günümüzde, liyakatin yerini sadakatin, ehliyetin yerini kayırmacılığın aldığı bir sistemle karşı karşıyayız. Siyasi atamalar, çoğu zaman hak edenin değil, "bizden" olanın ödüllendirildiği bir zeminde gerçekleşiyor. Eğitim sistemimiz, düşünme odaklı değil ezberci yapısıyla, gerçek anlamda bilgili ve erdemli bireyler yetiştiremiyor.
Platon, halkın bilgisizliğinin ve popülist politikacıların manipülasyonuna açık olmasının demokrasinin en büyük zaaflarından biri olduğunu düşünüyordu. Bugün, sosyal medya ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, bu zaaf daha da belirgin hale gelmiş durumda. Yanlış bilgi ve propaganda, halkın doğru kararlar almasını engelliyor, toplumsal kutuplaşmayı körüklüyor ve demokratik süreçleri baltalıyor.
Kitleler, gerçekleri sorgulamak yerine, duygulara ve önyargılara dayalı kararlar almaya yönlendiriliyor.
Peki, bu olumsuz tablo karşısında ne yapabiliriz?
Muhakkak Platon, Farabi ve Nizamülmük bugün yaşasaydı, eserlerini güncelleyerek bu teknolojik imkanları da dikkate alır, vatandaşların doğrudan karar alma süreçlerine katılabileceği, bilgiye serbestçe erişebileceği ve şeffaf bir yönetim anlayışının hakim olduğu yeni bir ideal devlet modeli önerirdi. Bu modelde, eğitim sistemi, bireylerin doğuştan gelen yeteneklerini keşfetmelerine ve geliştirmelerine olanak tanıyacak şekilde yeniden tasarlanırdı. Sanat ve felsefe, toplum hayatının merkezine yerleştirilir, bireylerin ruhsal ve zihinsel gelişimine katkı sağlardı.
"Emirler, vezirler ve memurlar, dünyalık hırsına kapılıp zulüm, adaletsizlik ve düşmanlığa saparlarsa, devletin temeli yıkılır."
Öte yandan, Platon'un" filozof-kral" idealine dayanan yönetim anlayışı, bu noktada eleştirilebilir. Yurttaşlar tek bir kişinin zeka ve bilgisinin insafına bırakılmamalıdır. Tek bir kişinin veya grubun mutlak yetkiye sahip olmasının, güç yozlaşmasına ve otoriter rejimlere yol açtığı defalarca gözlemlenmiştir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. “Lider” ne kadar bilgili ve zeki olursa olsun, bir noktadan sonra insani zaaflar devreye girebilir. İdeal bir toplum, hem bilge ve erdemli “yöneticilere” hem de bilinçli ve aktif vatandaşlara ihtiyaç duyar.
Sonuç olarak, ideal bir toplum ve devlet arayışı, insanlık tarihi boyunca süregelen bir yolculuk ve bu yolculukta büyük düşünürlerin fikirleri, bize yol göstermeye devam edecektir. Teknoloji ve bilimin sunduğu imkanları akıllıca kullanarak, eğitim sistemimizi yeniden yapılandırarak, eleştirel düşünmeyi ve medya okuryazarlığını teşvik ederek, daha adil, daha şeffaf ve daha katılımcı bir toplum inşa etmek mümkün olabilir.
İşte bu yüzden bunu becerebilmenin en kolay, en uygun ve adil şekli, siyaset üstü siyasetçilerin meydana çıkması, partiler üstü partisiz, merkeziyetsiz bir sistemin ortaya koyulması, toplum tarafından kolaylıkla denetlenebilen, yurttaşların sık sık aktif oylamaya katılabildiği bir yönetim uygulanmasıdır.
"Unutmayalım ki, ideal toplum, hepimizin aktif şekilde katkıda bulunabileceği ortak bir gelecek vizyonudur. Aksi olan her durum, insanın insana muhtaçlığından öteye gitmez."
devam edecek...