
Halkın İradesi Sistemi
Latince res publica “kamu malı, halkın malı” anlamına gelen Cumhuriyet, aslen Arapça bir kelime olan ahali, halk, büyük kalabalık, toplu bir halde bulunan kavim anlamına gelen cumhurdan türetilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet kelimesini 22 Eylül 1923 günü Avusturya'nın Neue Freie Presse gazetesine verdiği bir demeçte kullanmıştır.
Cumhuriyet, iktidarın millet topluluğuna, genele ait olduğunu öngören devlet şekli demektir.
Gazi Başkomutan, Osmanlı'dan geriye kalanları toparladığı o yıllarda daha iyi bir yönetim şekli, birliktelik ve uyum için en uygun olanını seçmişti: Cumhuriyet.
Ancak bugüne geldiğimizde, o gün ilan edilen yeni yönetim şeklinden geriye ne bir cumhur ne de bir halklar yönetimi kalmamıştır. İçinde bulunduğumuz bu virüslü yönetim biçimi, şekil olarak otokrasi ve monarşi karışımı, kapitalist global sisteme bağlı ucube bir kölelik sistemine dönüşmüş, Cumhuriyet'ten geriye yalnızca ismi kalmıştır.
Yüzyıl bile sürdürülemeyen bu sistem çökmüş, kokuşmuş ve halkın iradesi meclistentamamen çıkarılarak, yerine siyasi partilerin çıkarlarına dayalı, eşitlik veadaletten yoksun bir başkanlık, sultanlık, padişahlık; adına ne dersek diyelimgarip bir yönetim biçimi getirilmiştir.
Amacımız siyasi bireyleri değil, sistemi ele almak, değerleri gözden geçirmek ve halkın gözüne çekilen perdeyi kaldırmak, üstümüze serpilen ölü toprağı atarak bir an önce hakimiyeti millete geri vermektir.
Siyasal iradenin tamamen parti rejimlerine geçtiğini göstermenin zamanı gelmiştir. Günümüz itibariyle hiçbir siyasi parti halkı temsil etmemektedir ve ideolojik olarak aslında hiçbiri bir diğerinden farklı değildir. Tüm siyasi partiler ortak çıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler ve inandıkları tek bir ideoloji vardır: Kendi çıkarları.
"Sahte, ideolojik, liyakatsiz kişilerle donatılarak içi boşaltılan bugünkü siyasi sistem, halkın dışarıda tutulduğu bu meclis, milleti temsil özelliğini tamamen yitirmiştir."
Geleceğin Yeni Türkiye'si adı altında, tüm kadim değerler hiçe sayılmış, Anadolu halkları bölünerek birbirlerine çeşitli yol ve yöntemler ile düşman edilmiş, ayrıştırılmış, ötekileştirilmiştir.
Aslında bu, acı olduğu kadar pek de basit bir yoldur, daha doğru ifade etmek gerekirse, basit, düşük bir plandır. Çünkü basitliği apaçık ortadadır ve karşı konulması çok kolaydır. Bununla mücadelenin tek yolu da iletişim ve anlayışa dayalı Halk Birliği ve Eğitimidir.
Önce Dinle
İletişim çağındayız. İletişimin olmazsa olmazı da dinlemekten geçer. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, bir dil kullanarak üst düzey iletişim kurma becerisidir. Bunu da anlatarak, aktararak ve elbette dinleyerek yapabilmektedir. Bilgi, sahibine büyük ölçüde dinleme yolu ile ulaşır. Okumak da aslında yazılı sözcükleri dinlemektir. İletişim kurmak istediğinizde, dinlemektir esas olan. Ardından duyurmak gelir, yani konuşmak ve dinletebilmek.
Bu bağlamda, bizlerin de asıl amacı dinlemek ve duyurmaktır.
devam edecek...